Bir Şans Daha - Yaşamayı Hak Edenler (Giriş) 1. Bölüm



ÖN SÖZ

Bazı hayatlar erken biter.Böyle bir durumda, acımızdan;"Çok erken oldu!" " Sana yakışmadı!" gibi şeyler söyleriz.

Çünkü hayat bir kere yaşanır, ve gittikten sonra geri dönmez. Beklenmedik gidişler daha çok can yakar. Bir de gençse, çocuksa acısına ortak olunamaz. İşte o zaman "Bir şans daha verilseydi." Diye umutsuz yakarışlar semaya yükselir.

 
BÖLÜM  -1-

             
Cevdet, mart ayının sonlarına doğru sınavlara hazırlanmak için okuldan izin aldı. Okul idaresi çalışkan Cevdet’i kırmamıştı.
İki portakal fidanı elinde Belen’e geldi. İskeleye inip Fethi Dede’nin kayığına bindi. Kısa bir hoşbeşten sonra bu ihtiyar delikanlı Cevdet’in dümene geçmesine izin verdi. İhtiyar içten takma pancar motoru çalıştırdı. Tekne iskeleden ayrıldı.
Biri yirmi yaşında genç, diğeri yetmiş yaşlarında dinç iki adam konuşa konuşa hafif çırpıntılı denizde ilerliyorlardı.
Adaya yaklaştıkça düz, alçak tepenin eteklerindeki büyücek koru görünmeye başlamıştı.
Cevdet’in içini sevinç kapladı; heyecanlanmıştı. Köyüne, ailesine, Zeliha’sına kavuşuyordu sonunda… Aylar sonra özlem bitiyordu.
Kayık; gittikçe sığlaşan,  camgöbeği rengine dönüşen sahildeki tahta iskeleye yanaşınca; Cevdet, Fethi Dede’ye ayıp ettiğine aldırış etmeden, fidanlarını alıp iskeleye atladı.
_Dede! Ben gidiyorum, sonra görüşürüz! Diye seslendi.
Fethi Dede gülerek: “ Deli Oğlan! Evine hoş geldin.”dedi arkasından.

            X

Havalar hala soğuk gidiyordu. Bu yıl bahar geç geleceğe benziyordu.
Adanın erkekleri; yaşlılar, çocuklar ve hastalar hariç bol balık çıkan bu ayda topluca balığa çıkarlardı.
O pazar sabahı da öyle yaptılar. Erkenden hep beraber altı kayık denize açıldılar. Adanın arka tarafına doğru kürek çektiler. Deniz oldukça sakindi. Karşıda Belen, siluet halinde görünüyordu.
Küçük koylarda ağlarını bıraktıktan sonra kayıkları biraz daha açığa alıp oltalarını attılar.
Balık bol olursa büyüklerden lakerda, küçüklerden çiroz yapıyorlardı. Bir kısmını satıp, geri kalanını kışlık olarak ambar odalarında saklıyorlar, bazen de ocağın iç kısmında kenara asıp tütsülüyorlardı.
Saatler sonra kuzeydoğudan gitgide sertleşen bir rüzgâr esmeye başladı. Rüzgâr adeta adayı her taraftan sarmalamıştı.
Sıkıca giyinip yeni evine gelen Zeliha da üşüdü.  Portakal fidanlarının durumuna baktıktan sonra eve dönmeye karar verdi. Cevdet’e, fidanlarını kazıklarla çevreleyip korumaya almasını söyleyecekti. İnşallah rüzgâr söküp atmazdı fidanları…
Rüzgâr yemenisini başından uçurdu, saçlarını savurdu. Yemeni uçtu, çok ilerde bir yere düştü. Zeliha dönüp almadı hızlı hızlı yürüdü. Fırtınaya yakalanmak istemedi. Yemenisini feda etti.
Eve gelen genç kız, annesine:
-Anne fırtına çıktı. Babam ve diğerleri ne yapıyorlar acaba? O tarafta da rüzgâr var mıdır? Diye sordu.
        -Herhalde vardır kızım. Ocak başında küle gömdüğü patatesleri kontrol eden Ayşe:’’ Acıktın mı kızım?’’ Diye sordu.
-Acıkmadım .
- Onları merak etme Zeliha. Sığınacak yer bulurlar. Arka tarafta birçok küçük koy varmış. Diye devam etti.
-Evet, vardı küçük koylar. İnşallah oraya kadar gidebilmişlerdir.
-Elbette giderler kızım. Yürümüyorlar ya! Allah Allah!
Ayşe o tarafları bilmiyordu. Gidip görmüşlüğü yoktu. Sarp ve tehlikeli olduğunu duymuştu. Bundan söz etmedi tabii kızına. Kendisi de çok merak ediyordu elbette. Kızına belli etmiyordu sadece.
-Merak etme! İlk defa çıkmıyorlar ya! Diye sertçe çıkıştı.
Zeliha yinede merak ediyordu. Hiç değilse Cevdet çıkmamıştı balığa, misafir yerine koyuluyordu O.
Zeliha’nın içi biraz rahatladı, örgüsünü alıp pencere kenarına oturdu.
Rüzgâr ıslık çalarak pencere ve kapı aralıklarından içeri giriyor, ocaktaki ateşi alevlendiriyordu. Zeliha ürperdi. Kalkıp ocaktaki odunları ateşe doğru sürdü.

Yorumlar