Bir Şans Daha - Yaşamayı Hak edenler (2. Bölüm)

Bölüm  2 



Bu arada Cevdet de evinde aynı durumdaydı. Pencere kenarında ot yastığa dayanmış, okumakta olduğu kitaba kendini veremiyordu. Kim bilir kaç kere aynı sayfayı baştan okumuştu.

Çay getiren annesine:

-          Ne zaman dönerler anne? Diye sordu.

Annesi:

-          Akşamüstü dönerler oğlum. Hava kararmadan gelirler.

                                                          




                        Endişeleniyorum anne! Rüzgâr gittikçe artıyor.
                                                          
_Endişelenme yavrum. O tarafta yoktur fırtına. Tepeyi aşamaz.
Kadıncağız sadece adanın bu tarafında rüzgârın estiğini, tepenin; güneye erişmesine engel olduğunu düşünüyordu. Ama yine de emin değildi tabi.
İçten içe o da endişeliydi. Oğluna endişesini açık etmeden çayını yudumladı.
                                            x

Bekleyiş çok sürdü, endişeler artarak büyüdü.
                                             x

Ebe Nurcihan Kadın, Cevdet’lerin kapısını çaldı. Atkısına sıkı sıkı sarılan kadın kapıda bekliyordu.
-          Halime! Kızım! Benim!
Halime kapıyı açıp hemen içeri aldı kadını. Rüzgârın yüklendiği kapıyı zor kapattı. Ateş parladı küller uçuştu.
Nurcihan Ebe:
-          Halime! Ben çok merak ediyorum. Bizimkiler gelmedi daha? Neredeyse akşam olacak!
Halime arkasında kalan Cevdet’i işaret ederek parmağıyla “Sus” yaptı. Çocuğu ayaklandırmak istemiyordu.
‘’Gelirler Nurcihan Abla, daha erken. Geç otur. Bir çay vereyim sana, üşümüşsün.’’ Diye kadını oturttu.
İçinden “Hey Allahım! Şimdi de bu kadıncağızı mı yatıştıracağım.” dedi.
Cevdet yerinden kalkarak:
-          Hoş geldin Nurcihan Teyze, diye yer gösterdi.
-          Otur sen oğlum, ben şuraya ilişirim.
Ocağın yanındaki sediri göstererek, “Biraz üşüdüm.” dedi.
Cevdet elindeki kitabı pencere içine bıraktı. Kendi çayını tazelemek istedi.
Halime;’’ ben doldururum, ver bana’’ diyerek bardağı aldı. Herkese çay koydu.
-          Yiyecek bir şeyler ister misin? Diye sordu.
-  Ben istemem anne! Babamları bekleyeceğim.
Nurcihan Ebe:
-Ben de istemem kızım. Sağ ol. Yiyecek halim yok. Çayımı içeyim kalkacağım. Sabri ağabeyin gelirse evde olayım.
-          Sen bilirsin Nurcihan abla.
Çayını bitiren kadın bardağını ocak başındaki çıkıntıya bırakarak kalktı.
Giden kadının arkasından hemen kapıyı kapadı Halime Hanım.
Rüzgâr artık fırtınaya dönmüştü. Kapıyı neredeyse menteşelerinden sökecekti.
                                          x                
                                               
     Cevdet annesine:Ben bir koşu Zeliha’lara bakayım anne! Diyerek kalktı.
Gocuğunu, lastik çizmelerini giyerek kapıyı açtı. Annesi: “Dikkat et oğlum.” diye bağırdı, kapıdan çıkmakta olan oğluna.
-          Merak etme anne, hemen dönerim.
Zeliha’ların kapısına güçlükle ulaştı. Duyurabilmek için kapı tokmağını birkaç kere hızlı hızlı vurdu.
Zeliha:
-          Anne! Babam geldi!
Kapıyı açınca Cevdet’i karşısında gören Zeliha hıçkırıklar içinde ona sarıldı. Diğer yandan, sanki kurtarıcıları gelen tutsaklar gibi sevindiler.“Bir haber mi var oğlum?” diye sordu.          
-Yok! Ayşe Abla. Sizi merak ettim.
-          Nasıl olalım oğlum gördüğün gibi ağlaşıp duruyoruz.
-          Haydi, bize gidelim. Burada yalnız kalmayın. Sıkıca giyinin, rüzgâr çok sert, hava da çok soğuk.
“Peki.” Dediler Zeliha ve Ayşe. İyice örtündüler. Cevdet ikisinin ortasında onlara sarılarak dışarı çıkardı. Kapıyı sıkıca kapattı. Zorlukla yürüyerek Cevdetlerin evine vardılar. Halime Hanım onları sevinçle karşıladı.
-          Ne kadar iyi ettiniz. Ben de keşke Cevdet’i tembihleseydim de sizi buraya getirseydi diye hayıflanıyordum akılsızlığıma. Buyur kardeşim. Çay yapmıştım, hemen çay vereyim size .
 Çayları doldururken de bir yandan konuşuyordu. “Az önce de Nurcihan Abla geldiydi. O da meraklanmış. Sabri Ağabeyin gelirse evde olayım dedi, zar zor bir çay içip gitti. Siz de merak etmeyin, yakında gelirler. Böyle havalara alışıktır onlar.” Dedi.
Ama kendisini kim yatıştıracaktı peki? Hiç mi hiç beğenmiyordu bu havayı. Bu yaşına kadar böyle bir hava hiç görmemişti.
Ayşe ve Zeliha çayın da etkisiyle biraz sakinlediler. Titremeleri geçti. Halime’nin sözleri biraz yatıştırmıştı onları.
Fakat zaman geçtikçe her sesi ayak seslerine benzetip, sonrada ümitsizce yerlerine oturup  bekleşiyorlardı.
 Halime Hanım kalktı, iki tane gaz lambası yaktı. Ocağın üstündeki çıkıntıya koydu. Oturdukları mutfak aydınlandı.
  Rüzgâr hızını kesmedi bir türlü.
 Sessizce bekliyorlar, en ufak bir tıkırtıyı bile kaçırmak istemiyorlardı.
                                               x
   Birden Halime kadın elindeki örgüyü yere fırlattı.
- Bu böyle olmayacak! Ben dayanamıyorum artık! Diye isyan etti. Çıkıyorum aramaya! Belki de yardım istiyorlardır. Biz de burada miskin miskin oturuyoruz! Diye bağırdı.
    Çılgın gibi atkısını başına doladı, ayakkabısını giydi ve dışarı fırladı. Sokak kapısı duvara çarptı.Cevdet aniden gelişen bu hareketi önleyememişti. Kadın fırtınada yalpalayarak koşuyordu. Cevdet paltosunu, çizmesini giyinceye kadar annesi bir hayli arayı açmıştı. Cevdet çıkarken kapıyı kapamalarını ve evde kalmalarını emretti. "Siz de bir delilik yapmayın, peşimize düşmeyin." Ana kız kapıyı kapattılar. Pencere kenarına oturup beklemeye başladılar.Şaşkındılar.Ağlamıyorlardı bile…
Havanın aksine gökyüzü yıldızlarla doluydu ve yarım ay vardı. Çok güzel ve aydınlık görünüyordu. Allahtan yağmur yağmayacaktı.
Merak içinde beklemek ne kadar zordu; işkence gibiydi. Zaman geçmek bilmiyordu.
Şimdi de Cevdet ile annesini merak ediyorlardı. Kapı bir müddet açık kaldığı için içerisi soğumuştu. Ayşe titredi.
-Zeliha, ocağa iki odun at kızım. Gelince ısınsınlar. Dedi.
Ömürlerinin yarısı bu gece bitmişti sanki. Çok zor saatler onları bekliyordu. Şu anda geleceği görmeyi ne kadar çok isterlerdi. Ne olursa olsun! Merak içinde ölmekten iyiydi.
    Gelgelelim hiç de öyle değildi gerçekte olanlar…
  Aradan ne kadar zaman geçti. Ayşe ile Zeliha ne kadar beklediler bilmiyorlardı. Zaman durmuştu.
                                                                      
   Kapı çalınınca ikisi de heyecanla koştular kapıya. Balığa giden babalarının geldiğini umarak kapıyı açtılar.

Yorumlar